Yarınından habersiz her canlı gibisin gelincik. En çokta insan gibi… Toprağa sıkı sıkı tutunmuş dalların fayda etmez sonsuzluğa ulaşmana. Her an dağılabilir yaprakların, hatta küçücük bir rüzgarla. Çaresiz bir varoluş çabası seninkisi. Tıpkı bizim gibi. Bir anda bitiverecek ömrüne göre seçtiğin yalnızlıksa, hayret verici. Uçsuz bucaksız tarlalarda sen orada, bir diğerin kim bilir nerede? Dağılır her yana gelincikler, birbirlerinden uzak, hasret kuyusuna düşmüş, ömrü yetmez kavuşmalara. Sana bakınca yine bir insanı görüyorum gelincik. Seçilmiş uzaklarda tek başına bir insanı… Onca güzelliğine rağmen hem de. Dağıldı dağılacak, aynı senin gibi, önüne çıkan ilk rüzgarla. Farkında bile değil üstelik. Yüzünü dönmüş güneşe, hayatın ritminde hafif hafif salınıyor. Gözlerimi güzelliğinden alamıyorum gelincik. Kırmızı içine gizlediğin kara bir delik siyahlığın. Yaşamın rengini ve nihayet sonunu hatırlatıyor. Dipsiz…
İncecik boynun yine önüne eğilmiş. Düşüncelisin gelincik. Yine mi hasret düştü aklına? Bu sevdayı da bu hasreti de sen kendin seçtin. Taşımazdı böyle yükleri, incecik boynun ve narin güzelliğin. Oysa hepsinden yüceydi yüreğin. Taşırım sandın, taşıyamadın. Sonra ne mi oldu? Uzak tepelerden esen o seçtiğin rüzgârda yavaş yavaş dağıldın.