Geçtiğimiz günlerde, eski bir arkadaşımla, aradan geçen yılların bize dokunmadan geçtiğini kanıtlar nitelikte bir görüşme yaptık. Eskise de eskimemiş dostumun kahve yanına eşlik eden sohbeti, alıp bir yerlere götürdü beni. Geçip giden yıllarımın nereye gittiğini hiç bilmediğim zamanlara doğru akışını seyrederken, en azından bir kahve süresi boyunca duraklattı hızlı akan hayatımı. İhtiyacım da yok değilmiş. Ben hep derim ki; bir dostun ışığı sarsın her yanını. O zaman dönüp baktığın her yerde aydınlıkla buluşursun😊
Dostumla ayrıldıktan sonra şunu düşündüm; geçmişin tadı hep mi tatlı olur? Bu soruyu dönüp kendime sordum ve yanıtı zaman kaybetmeden geldi. Hayır! Tatlı gelen, dostunla yaşadığın acı, tatlı her anın hafızanda bıraktığı samimi, içten ve o bilindik tattır. Yoksa, insan yaşamı ne çok sınavdan geçerek gelecek günlerine yürür. Hatta yürürken de yürüdüğü yol hala dikenli ve taşlıdır. Böyle bir çaresizlikte acıyı hissetmemenin bir yolunu bulmuşuz neyse ki. O da birbirimize sarılmak. Ama gerçek bir sarılmadır asıl ihtiyacımız olan. İyi ayırt etmeliyiz! Bende bu küçük yazımla bir anlık farkındalık yaratmak istedim. Bir an düşünmenizi istiyorum. Sarılabileceğiniz ve o varken yürüdüğünüz yolda ayaklarınızın yaralarını hissetmediğiniz kim var? Ben listemi yapmaya başladım bile.
Kocaman Sevgilerimle…