Müge Anda

Müge Anda (Yıldırım) kimdi?  Ve ilk kitabı Kaminya’nın doğum hikayesi neydi?  

1984 yılının haziran ayında Ankara’da doğdum. Ailem sayesinde çocukluk ve ilk gençlik yıllarımı birçok mutlu anı biriktirerek geçirdim. Yetişkinliğe adım attığım ve aynı zamanda eğitimimi tamamladığım yıllarda ise, lisans eğitimimi Gazi Üniversitesi’nin kimya bölümünü bitirerek, yüksek lisans eğitimimi yine Gazi Üniversitesi’nin kimya öğretmenliğini bitirerek tamamladım. Ayrıca ikinci üniversite programıyla Anadolu Üniversitesi’nin insan kaynakları yönetimi bölümünü okudum.

            İş hayatına girdiğim süreçte, farklı sektörlerde satış alanında deneyimler edindim. İşimde kendimi geliştirmeye ve tecrübe kazanmaya çalışırken, içimdeki gizli tutku olan yazmak, gece geç saatlerde kapımı çalmaya başlamıştı. Ufak tefek hikayeler, anılardan arta kalanlar derken, birkaç küçük not… Sadece kendimle paylaştığım yazılar… Tüm bu hayat meşgaleleri kendi seyrinde öylece akarken, akışı tamamen bozan bir şey oldu, hem de tüm dünyada. Hepimizin korkarak sonunun ne olacağını merak ettiği ve beklemekten başka çaresi kalmadığı o karmaşık ‘evde kal dönemi’ çat kapı girdi içeri. Hoş geldin Pandemi! Bir çoğumuzun mecburen evlerine çekildiği ve dış dünyayla bağlarını kestiği, içine dönerek benliğini sorguladığı bu süreçte bende ruhuma doğru bir yolculuğa çıktım. Düşündüm, sordum, cevapladım ya da cevaplayamadım. Anlam katmak istedim, yaptım ya da yapamadım. Tüm bu içsel yolculuk sonunda beni en özüme ulaştıracaktı ki; öyle de oldu. Ben yapbozumun koltuğun altında kalan parçasını bulduğuma sevinirken, aynı zamanda şu sonuca da vardım; bu süreç, hayallerimi gerçekleştirebilmem için bir fırsat olabilirdi. Birkaç yıl önce ön hazırlığını yaptığım fakat bir türlü başına geçip yazamadığım ilk kitabım Kaminya’nın taslağı, kütüphanemde kitaplarımı karıştırırken çoktan önüme düşmüştü bile. Evren bazen küçük şakalar yapabiliyor. Benim yolculuğumda işte tam o noktada, bu küçük şakayla başladı. Elime aldığım taslak, o dönem kitabımı raflarda görmenin hayalini bile kuramadığım bir zamana aitti. Kocaman karnımda oğlumu taşırken ve içimdeki yeni hayat bize ne türlü heyecanlar yaşatacak diye düşünürken, bir taraftan da ona armağan edebileceğim en güzel hediyeyi hayal etmiştim bu taslakla. KAMİNYA girmişti hayallerime. Gökkuşağı, renkler, iyilik, sevginin gücü, aile bağları ve tüm bunların zıtlıkları…  Adıyla, özüyle tamamen bana ve içimdeki cana ait yumuşacık bir hikâye… Yürümeye başlayan bir çocuğun attığı ilk adımlar gibiydi bu hayal ve bu taslak. Aynı o bebek gibi bende, bir cesaret ilk adımımı atmıştım ama sonra zamanın henüz gelmediğine karar vererek beklemeye başlamıştım. Ve sonra ne mi oldu? Canımdan çok sevdiğim oğlum, hayatın tüm mucizelerini yaşatarak dünyamıza doğdu.  Anneliğimin ilk yıllarında odağımı tamamen oğluma çevirdim. Onun için başka neler yapabilirim diye günlerimi geçirdim. Bir dönem hayalini kurduğum kitabım Kaminya’yı ise tamamen unuttum. Taslağımsa kütüphanemin raflarında, sanki benimle aynı fikirdeymişçesine, doğru zaman için sessizce beklemeye başladı.

 Zaman aktı ve hiçte hoş gelmeyen pandemi çıka geldi. Pandemi, senin işe yarayabileceğini söyleseler inanmazdım. Ama sayende iç dünyama çıktığım yolculukla ne çok şey deneyimledim. Ve hepsinin bende yarattığı durdurulamaz heyecanla başladım yazmaya. Önce taslağın devamı olan notlar, not defterimde yerlerini aldılar. Sonra da tabi ki kendimi bilgisayar başında buldum. Yazdıkça yazdım. Gündüzleri oğlum, eşim, evim, işlerim derken geceler tüm sessizliğiyle bana kalıyordu. Fantastik bir kurgu, hele de çocuklara hitap edecekse içinde bol bol ‘düşün ve taşın’ barındırmalıydı. Ee, geceler bunun için değil midir? Düşünürsünüz ve düşer alemine taşınırsınız. Ben de aynen öyle yaptım. Gecenin dostluğu yanımda, aklımda kelimeler uçuşta, yavaş yavaş dökülüverdiler tuşlarıma. Tüm temalara ve verdikleri mesajlara oldukça dikkat ederek, yalın, aynı zamanda anlaşılır bir dil kullanma gayretiyle, önce oğluma sonra da tüm dünya çocuklarına sıcacık bir hikâye bırakmak istedim. Sonunda kitabım Kaminya, hikayesini bitirmeyi başardı. Ama ben daha yolun başındaydım. Çünkü daha önce hiç tanımadığım yayın dünyasında nereye ve ne yöne döneceğimi bilmediğim bir karmaşanın içinde, elimde dosyamla, öylece kalakalmıştım.  Ben de birçok ilk yazar gibi, öncelikle hangi kapıları çalmam gerektiği araştırmasıyla yola başladım. İnternetin bilgi kirliliği içinde oradan oraya savruldum. Bir yılı daha böylece geçirmiş oldum. Kimseye güvenemiyordum. Onca emeğimin ve güzel hayalimin çöp olabilme ihtimali içimi kemiriyordu. Dönüp dönüp tekrar okuduğum satırları yeniden düzeltirken, bir taraftan da yayın evi araştırmasına devam ettim. Dosyamı ise kimselere gönderemedim çünkü kimse bir türlü içime sinmiyordu. Ayrıca bazı başlıca yayınevlerinin fazlasıyla uzun sürecek geri dönüşlerinin, içimdeki heyecanı öldürmesinden de korkuyordum. En sonunda bana da bir ışık göründü ve çok sevdiğim, aynı zamanda kendisi de yazar olan sevgili ablacığım Yasemin Çalıkır sayesinde Yitik Ülke Yayınevi ve sevgili Kadir Aydemir’le yollarımız kesişti. İsmi bilinmeyen ve yazdığı ilk kitabını yayınlatmak isteyen bir yazar olarak, ne şanslı bir kesişmeydi benim için. Bu şanslı kesişmenin ardından Kaminya, renkli ve heyecanlı günler yaşamaya başladı. Çok hoş bir kapakla baskıya girdi. Ocak 2022 itibariyle de raflarda yerini aldı. Ne mutlu bana ve bu yepyeni telaşlı yolculuğuma.

Aramak istediğinizi üstte yazmaya başlayın ve aramak için enter tuşuna basın. İptal için ESC tuşuna basın.

Üste dön